Her şey kötüye giderken kendimi sevebilir miyim?
Bazen evet. Bazen hayır.
Tam bir ikizler burcu cevabı. Evet o benim. İkizler burcu. Farklı şekillerde savaşmaya çalışıyorum o yüzden. Farklı bakış açılarım, farklı duygu ve düşüncelerim var içimde, birbiriyle çelişen. Hepsi ben.
Toksik pozitivizm beni o kadar çok yormaya başladı ki. Ya da artık şov, bilmiyorum. Herkesin her anı çok güzel, çok yaşanılası, çok paylaşılası. Hayat mükemmel. Her şey her an olması gerektiği gibi. Herkes hep mutlu. Her sorunun üstesinden gelip, her engel atlanıyor. Bunu satırlarca uzatabilirim sanırım.
Valla bence hiç yukardakiler gibi değil. Ama bu tamamen bence. Sizin için öyle olabilir. Umarım öyledir de.
Benim her anım güzel değil. An’larımı güzelleştirmeye çalışıyorum o ayrı. Ama her anım güzel değil. Yetiştiremediğim bir sürü iş, listeler, yarım kalan işler, planlar, planlananlar, yapılacaklar, bekleyen işler ve beklenen işler var; bunların stresi var. Yeter diye bağırmak istiyorum, etrafımda ne varsa dağıtmak istiyorum. Ya da bi köşeye pısmak istiyorum. Baya pısmak, saklanmak. Yani bu kaosta neredeyse hiç bir anım yaşanılası değil. Paylaşılası hiç değil. Elimde başka bişey olmadığından anlarımın içinden geçmeye çalışıyorum. Hayat mükemmel de değil. Maddi kaygılar, ülke, siyaset, gelecek korkusu, emeklerin karşılığı, bir harcama yaparken kafada dönen 8 tane formül… Neresi mükemmel? Tatmin olduğumuz işler yapmıyoruz, rahatça tatil yapamıyoruz, gönlümüzce gezemiyoruz. Nefesimiz bile yetmiyor bazen bize. Evet evrenin mükemmel bir işleyişi var. Belli bir kurguda vuku buluyor varoluş. Ama her şey her zaman olması gerektiği gibi mi, bence değil. Neden bu böyle diye isyan ettiğiniz, üzüldüğünüz, kızdığınız hiç mi olmuyor ya? Benim oluyor yani. Anlam vermeye çalıştıkça sinirlendiğim şeyler de oluyor. Aşamadığım engeller de var mesela. Çözemediğim sorunlarım, sıkıştığım, yanlış anladığım yerler var. Her sorunu çözecek gücüm olmuyor bazen. Sürekli o kadar güçlü olmak zorunda mıyım zaten? Fiziksel/zihinsel yaralarım… Farkına varışlarım… Bazen “biri bi’ el atsın allah için” diyorum. Yani böyle değişik şeyler oluyor. Hep mutlu değilim. Üzgünüm, sinirliyim, umutsuzum, boş vermişim, sessizim, yorgunum. Bunların tam tersleri de var tabi ama toz pembe değilim. Hayatım renk cümbüşü. Baya renk cümbüşü, her rengin her tonu var. Neden sadece toz pembe, parlak mavi var gibi davranıyoruz? Yaw siyah da var işte. Tam orda, kocaman, içimde. Boşlukta. Her şeyin var olmasını sağlayan boşluğun ta kendisi. Ya da dışarda. Neyse işte, yine anlatamayacağım yerlere giriş yapmadan kapıdan döneyim.
Diyeceğim o ki, bi’ sürü şey yaşıyoruz. Yaşadık. Farkında olmadan bir sürü travmamız oldu, atalarımızdan taşıdıklarımız, hatırladıklarımız, hatırlamadıklarımız… Karmaşık örüntülerle dolu bir evreniz biz.
Ve tüm bunların içinde elimizde sadece biz varız. Bir de seçtiğimiz insanlar.
—Aayy burdan çok başka yerlere giderim gibi hissettim. Burada bir durayım.
Sorunun cevabına gelecek olursak, her şey kötüye giderken kendimi sevebilirim. Ama sevmeyedebilirim. Aslına bakarsan her şey iyiye giderken de kendimi sevmeyebilirim. Sadece iyiye ya da kötüye giderken yaşarım. İyi ve kötü neyse artık. Yaşamayı nasıl tanımlıyorsak artık…
Bi' sonraki "sevgili günlük" yazım meditasyona mı dokunsa biraz? Öyle bi' his geldi..
Comments